Tazminat Davaları ve Malpraktis
KiÅŸinin çeÅŸitli zararlara uÄŸraması halinde zarar verenden, koÅŸulları mevcutsa maddi manevi tazminat talep etme hakkı bulunmaktadır. Haksız fiillerden kaynaklanan maddi manevi tazminat davaları, trafik kazasından kaynaklanan maddi manevi tazminat davaları, sözleÅŸmelerden kaynaklanan alacak ve tazminat davaları söz konusu olabilmektedir.
​
Günümüzde özellikle doktor hataları ve doktor uygulamaları sebebiyle birçok vatandaÅŸ maÄŸduriyet yaÅŸamaktadır. SaÄŸlık sektörü ve saÄŸlık hukuku alanında talep edeceÄŸiniz haklarınızı bir avukat aracılığıyla talep etmek faydanıza olacaktır. Zira bu husus dikkate alınırlığınızı artıracağı gibi tazminatınıza daha erken kavuÅŸmanızı saÄŸlayacaktır.
​
Özellikle devlet hastanelerinde meydana gelen olayların kamusal yönü de bulunduÄŸundan idare mahkemeleri nezdinde de dava açılabileceÄŸi hususu gözden kaçırılmamalıdır. Bu noktada hak kaybına uÄŸramamanız adına baÅŸvurulacak merciiyi avukatınızın belirlemesi faydanıza olacaktır.
​
Hatalı tıbbi uygulama (malpraktis), hatalı davranış veya görev ihmali sonucu bir yaralanmaya ya da zarara yol açmaktır. Buradaki hata kavramı kastı da kapsamaktadır. Anayasamızın 90. Maddesinin 5. fıkrası gereÄŸi iç hukukumuzun parçası olan Avrupa Biyotıp SözleÅŸmesi’nin 4. maddesinde malpraktis kavramı ile ilgili olarak “AraÅŸtırma dâhil, saÄŸlık alanında her müdahalenin, ilgili meslekî yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.” ÅŸeklinde düzenleme mevcuttur. Hasta Hakları YönetmeliÄŸi m. 11’de ise malpraktis “Tababetin ilkelerine ve tababet ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı ve ya aldatıcı mahiyette teÅŸhis ve tedavi yapılamaz.” ÅŸeklinde ifade edilmiÅŸtir. Türk Tabipler BirliÄŸi Hekimlik MesleÄŸi Etik Kuralları’nın 5. maddesinde hekimlerin görevlerini ve yükümlülükleri açıklanmış, 13. maddesinde ise malpraktis kavramı “bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi “hekimliÄŸin kötü uygulaması” anlamına gelir.” ÅŸeklinde tanımlanmıştır. Tıbbi Hizmetlerin Kötü Uygulanmasından DoÄŸan Sorumluluk Kanunu Tasarısı m.3-d’de ise “Tanımlar” baÅŸlığı altında Tıbbi Kötü Uygulama kavramına yer verilmiÅŸ olup maddede malpraktis “SaÄŸlık personelinin, kasıt veya kusur veya ihmal ile standart uygulamayı yapmaması, bilgi veya beceri eksikliÄŸi ile yanlış veya eksik teÅŸhiste bulunması veya yanlış tedavi uygulaması veya hastaya tedavi vermemesi ile oluÅŸan ve zarar meydana getiren fiil ve durum” olarak tanımlanmıştır.
​
Yani malpraktis günümüz tıp teknolojisinin geldiÄŸi en son noktaya göre hekimin edinmiÅŸ olduÄŸu bilgilerini tıbbi müdahale sırasında tıbbın gereklerine uygun olarak göstermemesi, tıbbi standardın altında hizmet vermesi veya hiç vermemesi durumunda ortaya çıkar. TeÅŸhis hatası ve tedavi sonrası yükümlülüklerin ihlali de tazminat sorumluluÄŸunu gündeme getirebilir.
​
Yargıtay’a göre, “Doktor ve hastane, hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm ÅŸartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiÄŸi önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doÄŸuran durumlarda, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araÅŸtırmalar yapmak ve bu arada da, koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. ÇeÅŸitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yaptırırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmak ve en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de müvekkil (hasta), mesleki bir iÅŸ gören vekilden, tedavinin bütün aÅŸamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK’nun 394/1. maddesi hükmü uyarınca, vekâleti gereÄŸi gibi ifa etmemiÅŸ sayılmalıdır. Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç deÄŸiÅŸmemiÅŸ ise, doktor ve hastane sorumlu tutulmamalıdır.” (Yargıtay 13. H.D. 2008/4519 E. ve 2008/10750 K. sayılı içtihadı)
​
Hekim tazminat sorumluluÄŸu kapsamında hafif kusurundan dahi sorumludur. Cezai sorumlulukta ise öncelikle tıbbi müdahaleye uyan ve TCK’da suç olarak düzenlenen hukuka aykırı hareket bulunmalıdır. Hekimin TCK sebebiyle sorumluluÄŸu, genel olarak yaralama kavramının unsurlarını oluÅŸturduÄŸu için taksirle veya kasten yaralama olarak görülmektedir. Hekimin tıbbi malpraktis oluÅŸturan hareketinin hangi suç içerisinde deÄŸerlendirilmesi gerektiÄŸi hususu ise somut olayın özelliklerine göre incelenerek tespit edilecektir. Meydana gelen netice öngörülebilen/öngörülemeyen bir netice ise vefakat ÖNLENEBİLECEK bir netice ise bu malpraktistir ve hekimin sorumluluÄŸu gündeme gelir.
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2021/16903
K. 2021/3853
T. 29.6.2021
‘’Davacı vekili; davacıların desteÄŸi ...'nın 18/07/2007 ilaç içmek suretiyle intihara teÅŸebbüs ettiÄŸini, hastanedeki bir takım ihmaller zinciri neticesinde hayatını kaybettiÄŸini, hastanın direnç göstermesi sebep gösterilmek suretiyle hiçbir tedavi uygulanmadığını, Mut Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2012/738 esas 2014/769 karar sayılı dosyası ile davalı sanığın 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair verilen kararın kesinleÅŸtiÄŸini, müteveffanın ölümüne davalının ihmalinin neden olduÄŸunu belirterek; fazlaya iliÅŸkin haklar saklı kalmak kaydıyla, davacılar ... ve ... için 1.000,00'er TL maddi tazminatın davacılar ... ve ... için 60.000,00'er TL davacılar ... ve ... için 20.000,00'er TL manevi tazminatın olay tarihi olan 18/07/2007 tarihinden itibaren iÅŸleyecek faizi ile birlikte davalılardan müÅŸtereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiÅŸtir. Davacılar vekili ıslah dilekçesiyle ... için 106.978,30 TL, ... için 88.874,62 TL maddi tazminat talebinde bulunmuÅŸtur.
Davalı SaÄŸlık Bakanlığı vekili; görev ve yetki itirazlarının bulunduÄŸunu, davanın idari yargıda açılmasının gerektiÄŸini, husumet itirazlarının bulunduÄŸunu, zamanaşımı ve ön ÅŸart eksikliÄŸi itirazlarının bulunduÄŸunu, esas yönünden davanın reddini savunmuÅŸtur.
Davalı ... vekili; müvekkilinin hasta için yapması gereken her ÅŸeyi yaptığını, bu durumun tanık beyanları ile sabit olduÄŸunu, hastanın midesinin yıkandıktan sonra sevk iÅŸlemlerinin yapıldığını, yetkili ve görevli mahkeme itirazlarının bulunduÄŸunu belirterek davanın reddini savunmuÅŸtur.
Bölge Adliye Mahkemesince; istemin ileri sürülüÅŸ biçimine göre davacının, davalıların hizmet kusuruna dayandığı, davalı SaÄŸlık Bakanlığı'na baÄŸlı Mut Devlet Hastanesi'nin kamusal kurallar çerçevesinde faaliyet göstermekte olup eylem ve iÅŸlemleri de kamusal nitelikte ve kamu hizmeti kavramı çerçevesinde olduÄŸu, kamu hizmetinin görülmesi sırasında ve hizmet kusurundan doÄŸan zararların gideriminde ise idari yargının görevli olup mahkemece, davalı SaÄŸlık Bakanlığı yönünden yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı ÅŸekilde davanın esası incelenerek reddine karar verilmesinin hatalı olduÄŸu, diÄŸer davalı doktor ... yönünden ise; kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kiÅŸilere zarar vermesi, ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluÅŸturduÄŸu, bu durumda sorumlunun, kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduÄŸu kamu kurumu olup dava o kurum aleyhine açılması gerektiÄŸi gerekçesiyle davalıların istinaf baÅŸvurusunun kabulüyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak; davalı SaÄŸlık Bakanlığı yönünden davanın yargı yolu bakımından usulden reddine, davalı ... yönünden davanın husumet yokluÄŸu nedeni ile usulden reddine karar verilmiÅŸ; istinaf kararı, davacılar vekilince temyiz edilmiÅŸtir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle HMK 355. maddesindeki kamu düzenine aykırılık halleri resen gözetilmek üzere istinaf incelemesinin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı kuralına uygun biçimde inceleme yapılıp karar verilmiÅŸ olmasına, dava ÅŸartları, delillerin toplanması ve hukukun uygulanması bakımından da hükmün bozulmasını gerektirir bir neden bulunmamasına göre taraf vekillerinin yerinde olmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün HMK'nun 370/1. maddesi gereÄŸince onanması gerekmiÅŸtir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün HMK'nun 370/1. maddesi gereÄŸince ONANMASINA’’
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2017/4-2599
K. 2020/732
T. 6.10.2020
​
• KAMU GÖREVLİSİNİN KUSURU NEDENİYLE TAZMİNAT ( UyuÅŸmazlığın Davanın Kamu Görevlisinin Hizmet Kusurundan Mı Yoksa KiÅŸisel Kusurundan Mı Kaynaklandığı Burada Varılacak Sonuca Göre Davalıya Husumet Yöneltilmesinin Mümkün Olup Olmadığı Noktasında Toplandığı/Davalının Görevi Dışında Kalan KiÅŸisel Kusuruna Dayanılmadığına Eylemin Görev Sırasında ve Görevle İlgili Olmasına ve Hizmet Kusuru NiteliÄŸinde Bulunmasına Göre Davada Husumetin Kamu Görevlilerine DeÄŸil İdareye DüÅŸeceÄŸi - Davanın İdare Aleyhine Açılıp Husumetin de İdareye Yöneltilmesi GereÄŸi )
• HUSUMET ( Tazminat - Davalının Görevi Dışında Kalan KiÅŸisel Kusuruna Dayanılmadığına Eylemin Görev Sırasında ve Görevle İlgili Olmasına ve Hizmet Kusuru NiteliÄŸinde Bulunmasına Göre Davada Husumet Kamu Görevlilerine DeÄŸil İdareye DüÅŸeceÄŸi/Davanın İdare Aleyhine Açılıp Husumetin de İdareye Yöneltilmesi Davalı Doktor Hakkındaki Davanın Husumet YokluÄŸu Nedeni İle Reddine Karar Verilmesi GerektiÄŸi )
• HİZMET KUSURU ( UyuÅŸmazlığın Davanın Kamu Görevlisinin Hizmet Kusurundan Mı Yoksa KiÅŸisel Kusurundan Mı Kaynaklandığı Burada Varılacak Sonuca Göre Davalıya Husumet Yöneltilmesinin Mümkün Olup Olmadığı Noktasında Toplandığı/Davalının Görevi Dışında Kalan KiÅŸisel Kusuruna Dayanılmadığına Eylemin Görev Sırasında ve Görevle İlgili Olmasına ve Hizmet Kusuru NiteliÄŸinde Bulunmasına Göre Davada Husumetin Kamu Görevlilerine DeÄŸil İdareye DüÅŸeceÄŸi - Davanın İdare Aleyhine Açılıp Husumetin de İdareye YöneltileceÄŸi )
‘’ÖZET : Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuÅŸmazlık; eldeki davanın kamu görevlisinin hizmet kusurundan mı yoksa kiÅŸisel kusurundan mı kaynaklandığı, burada varılacak sonuca göre; davalıya husumet yöneltilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davalının görevi dışında kalan kiÅŸisel kusuruna dayanılmadığına, eylemin görev sırasında ve görevle ilgili olmasına ve hizmet kusuru niteliÄŸinde bulunmasına göre, eldeki davada husumet kamu görevlilerine deÄŸil, idareye düÅŸmektedir. Öyle ise dava idare aleyhine açılıp, husumetin de idareye yöneltilmesi gerekir.
O halde, yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, davalı doktor hakkındaki davanın husumet yokluÄŸu nedeni ile reddine karar verilmesi gerekirken iÅŸin esasının incelenmiÅŸ olması usul ve yasaya aykırıdır.
27. Ne var ki, personelin kiÅŸisel eylem ve davranışlarının idari eylem ve iÅŸlem sayılmadığını da burada hemen belirtmek gerekir. Gerçekten de Anayasa'nın 125/ son fıkrası uyarınca idare, kendi eylem ve iÅŸlemlerinden doÄŸan zararı ödemekle yükümlüdür ve konusu suç olan emri yerine getiren kimsenin sorumluluktan kurtulamayacağı ( m. 137 ) düzenlenmiÅŸtir.
28. GörüldüÄŸü üzere Anayasa'da kamu personelinin kanuna aykırı eylem ve iÅŸlemlerinden ÅŸahsen sorumlu tutulacağı ilkesinin de ayrıca kabul edildiÄŸi çok açıktır.
29. Memur veya kamu görevlisinin tamamen kendi iradesi ile kasten ya da kanunlardaki açık hükümler dışına çıkarak ve bunlara aykırı olarak suç sayılan eylemiyle verdiÄŸi zararlarda, eylem ile kamu görevinin yürütülmesi arasında objektif bir illiyet bağının varlığından söz edilemez. Bu gibi hallerin 657 Sayılı Kanun'un 13. maddesinin hukuksal alanı dışında tutulduÄŸunda ÅŸüphe olmamalıdır.
30. Zira, görevden kolayca ayrılabilen ve görev dışında kalan kusurlu eylem ile kamu görevi arasındaki baÄŸ kesilerek salt memurun ya da kamu görevlisinin kiÅŸisel kusuru ile karşı karşıya kalınmaktadır. İşte bu noktada görev kusuru ile kiÅŸisel kusurun ayrımında kiÅŸisel kusurun alanı ve unsurlarının açık bir biçimde saptanması önem taşımaktadır.
31. BilindiÄŸi gibi, görev kusuru daha çok kamu görevlisinin görevinden ayrılamayan kiÅŸisel kusuru olarak kendini gösterir. Bu kiÅŸisel kusur, görev içinde ve dolayısıyla idarenin ajanına yüklediÄŸi ödev, yetki ve araçlarla iÅŸlenmektedir. KiÅŸisel kusurda ise; kamu görevlisinin eyleminde açıkça ve kolayca görevinden ayrılabilen tasarruf ve hatalar görülür. Bir baÅŸka deyiÅŸle, kiÅŸisel kusurda idare nam ve hesabına hareket eden bir kamu görevlisinin idareye atıf ve izafe olunacak yerde, doÄŸrudan doÄŸruya kendi ÅŸahsına isnat olunan ve kiÅŸisel sorumluluÄŸunu intaç eden hukuka aykırı eylem ve iÅŸlemleri belirgindir ve burada kamu görevlisi zarar doÄŸurucu eylemini kamusal görevin yerine getirilmesi saiki ile ancak salt kiÅŸisel kusuru ile iÅŸlemiÅŸtir. Gerek öÄŸretide gerekse yargısal kararlarda personelin kiÅŸisel eylem ve davranışları idari eylem ve iÅŸlem sayılmamış, kiÅŸisel kusura dayanan davaların inceleme yerinin adli yargı olduÄŸu, hasmının da kiÅŸinin kendisi olduÄŸu kabul edilmiÅŸtir ( Tekinay, S.S./Akman, S./BurcuoÄŸlu, H./Altop, A.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Bası, İstanbul 1993, s. 505; Ozansoy, C.: Tarihsel ve Kuramsal Açıdan İdarenin Kusurdan DoÄŸan SorumluluÄŸu, Doktora Tezi, 1989, s. 330 ) .
32. Sonuç olarak, Anayasa'nın 129/5 ve 657 Sayılı Kanun'un 13/1. maddesi gereÄŸince memurlar ve diÄŸer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluÅŸan zararlardan doÄŸan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen biçim ve koÅŸullara uygun olarak idare aleyhine açılabilir. İdare aleyhine böyle bir davanın açılabilmesi, hizmet kusurundan kaynaklanmış, idari iÅŸlem ve eylem niteliÄŸini yitirmemiÅŸ davranışlar ile sınırlıdır. Kamu görevlisinin, özellikle haksız eylemlerde, Anayasa ve özel yasalardaki bu güvenceden yararlanma olanağı bulunmamaktadır.
33. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30.01.2013 tarihli ve 2012/4-729 E., 2013/163 K.; 10.07.2013 tarihli ve 2013/4-4 E., 2013/1035 K.; 26.02.2014 tarihli ve 2013/4-579 E., 2014/155 K.; 19.11.2014 tarihli ve 2013/4-1120 E., 2014/922 K.; 27.03.2015 tarihli ve 2013/4-1533 E., 2015/1099 K. ve 14.02.2018 tarihli ve 2017/4-1366 E., 2018/210 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
34. Tüm bu açıklamalar ve ortaya konulan yasal düzenlemeler ışığında somut olay deÄŸerlendirildiÄŸinde;
Davacıların, 12.05.2003 doÄŸumlu çocukları ...'in rahatsızlığı sebebiyle getirildiÄŸi Sosyal Sigortalar Kurumu ( SSK ) Konya DoÄŸumevi ve Çocuk Hastalıkları Hastanesinde doktor ...'un ihmali sebebiyle 25.05.2003 tarihinde vefat ettiÄŸini ileri sürerek ve davalı doktoru hasım göstererek eldeki tazminat davasını açtıkları anlaşılmaktadır.
35. Davacıların bu iddiası, içerik bakımından davalı doktorun görevi sırasında ve yetkisini kullanırken iÅŸlediÄŸi bir kusura ve bu kusurun niteliÄŸi itibariyle de kamu görevlisinin ihmaline dayanmaktadır.
36. Hal böyle olunca, davalının görevi dışında kalan kiÅŸisel kusuruna dayanılmadığına, eylemin görev sırasında ve görevle ilgili olmasına ve hizmet kusuru niteliÄŸinde bulunmasına göre, eldeki davada husumet kamu görevlilerine deÄŸil, idareye düÅŸmektedir. Öyle ise dava idare aleyhine açılıp, husumetin de idareye yöneltilmesi gerekir.
37. O halde, yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, davalı doktor hakkındaki davanın husumet yokluÄŸu nedeni ile reddine karar verilmesi gerekirken iÅŸin esasının incelenmiÅŸ olması usul ve yasaya aykırıdır.’’
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2017/4-1425
K. 2021/1174
T. 7.10.2021
MANEVİ TAZMİNAT DAVASI ( Davalıların Görevleri Dışında Kalan KiÅŸisel Kusuruna Dayanılmadığına Eylemin Görevleri Sırasında ve Görevleriyle İlgili Olmasına ve Hizmet Kusuru NiteliÄŸinde Bulunmasına Göre Eldeki Davada Husumetin Kamu Görevlilerine DeÄŸil İdareye DüÅŸtüÄŸü - Davanın İdare Aleyhine Açılması Husumetin de İdareye Yöneltilmesi GerektiÄŸi )
• KAMU GÖREVLİLERİNİN GÖREV VE YETKİLERİ NEDENİYLE NEDEN OLDUKLARI ZARARLAR ( ÖÄŸretmen Olan Davalıların EÄŸitim Hizmeti İçerisinde ÖÄŸrencilerini Koruma ve Gözetme Görevinin Kapsamında Kamu Görevlisi Olan ÖÄŸretmenlerin Görev ve Yetkilerini Kullanmaları Sonucu Meydana GeldiÄŸi - Davanın İdare Aleyhine Açılması Husumetin de İdareye Yöneltilmesi GerektiÄŸi/Manevi Tazminat )
• HİZMET KUSURU ( Manevi Tazminat Davası - Davalıların Görevleri Dışında Kalan KiÅŸisel Kusuruna Dayanılmadığına Eylemin Görevleri Sırasında ve Görevleriyle İlgili Olmasına ve Hizmet Kusuru NiteliÄŸinde Bulunmasına Göre Eldeki Davada Husumetin Kamu Görevlilerine DeÄŸil İdareye DüÅŸtüÄŸü )
• HUSUMET ( Manevi Tazminat - Eylemin Davalıların Görevleri Sırasında ve Görevleriyle İlgili Olmasına ve Hizmet Kusuru NiteliÄŸinde Bulunmasına Göre Eldeki Davada Husumetin Kamu Görevlilerine DeÄŸil İdareye DüÅŸtüÄŸü/Davanın İdare Aleyhine Açılması Husumetin de İdareye Yöneltilmesi GerektiÄŸi )
‘’ÖZET : Dava, manevi tazminat istemine iliÅŸkindir. Davacının kızının babası tarafından cinsel tacize uÄŸradığını öÄŸretmenlerine anlatması üzerine davalı öÄŸretmenler gerekli yerlere durumu bildirmiÅŸlerdir. Bu bildirim davalıların hem kamu görevlisi hem de öÄŸretmen olmaları sebebiyle görevleriyle ilgili olup, davacının talebi de bu kapsamda hizmet kusuruna dayanmaktadır. ÖÄŸretmenlerin öÄŸrencileri yararına hareket etmesi görevlerinin gereÄŸi olduÄŸu gibi bir cinsel istismar olayının yaÅŸandığı veya yaÅŸandığı ÅŸüphesinin dahi yetkili makamlara bildirilmesi öÄŸretmenlerin etik ve yasal yükümlülüklerinin gereÄŸidir. Somut olayın öÄŸretmen olan davalıların eÄŸitim hizmeti içerisinde öÄŸrencilerini koruma ve gözetme görevinin kapsamında, diÄŸer bir anlatımla kamu görevlisi olan öÄŸretmenlerin görev ve yetkilerini kullanmaları sonucu meydana geldiÄŸi anlaşılmaktadır. Hâl böyle olunca; davalıların görevleri dışında kalan kiÅŸisel kusuruna dayanılmadığına, eylemin görevleri sırasında ve görevleriyle ilgili olmasına ve hizmet kusuru niteliÄŸinde bulunmasına göre, eldeki davada husumet kamu görevlilerine deÄŸil, idareye düÅŸmektedir. Öyle ise dava idare aleyhine açılıp, husumet de idareye yöneltilmelidir.
UYUÅžMAZLIK
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuÅŸmazlık; davanın dayanağının davalı öÄŸretmenlerin kamu görevi yetkilerini kullanmalarından veya görevlerini yerine getirmelerinden mi, yoksa adli makamlara yaptıkları ihbarlarından mı kaynaklı zarardan doÄŸan tazminat istemine iliÅŸkin olduÄŸu; buradan varılacak sonuca göre davalıların pasif husumet ( taraf ) ehliyetlerinin olup olmadığı ve mahkemece iÅŸin esasına girilmesinin gerekip gerekmediÄŸi noktasında toplanmaktadır.
Kamu görevlisi, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun ( TCK ) 6. maddesinin 1. fıkrasının ( c ) bendinde; "...kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kiÅŸi" olarak tanımlanmıştır. Bu tanıma göre, kiÅŸinin kamu görevlisi sayılması için aranacak yegâne ölçüt, gördüÄŸü iÅŸin bir kamusal faaliyet olmasıdır.
14. Kamusal faaliyet de anılan madde gerekçesinde; "Anayasa ve kanunlarda belirlenen usullere göre verilmiÅŸ olan bir siyasal kararla, bir hizmetin kamu adına yürütülmesidir" ÅŸeklinde belirtilmiÅŸtir.
15. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 4. maddesinin 1. fıkrasında, “Kamu hizmetleri; memurlar, sözleÅŸmeli personel, geçici personel ve iÅŸçiler eliyle gördürülür” hükmü bulunmaktadır.
16. Kamu personelinin mali sorumluluÄŸuna iliÅŸkin düzenlemeler öncelikle Anayasa olmak üzere ilgili kanunlarda yer almaktadır.
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının:
“Temel hak ve hürriyetlerin korunması” baÅŸlıklı 40/3. maddesi “…KiÅŸinin, Resmi görevliler tarafından vaki haksız iÅŸlemler sonucu uÄŸradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”
İdareye karşı yargı yolunu düzenleyen “Yargı yolu” baÅŸlıklı 125. maddesinin 1. fıkrasının ilk cümlesi: “İdarenin her türlü eylem ve iÅŸlemlerine karşı yargı yolu açıktır.”, son fıkrası da “İdare, kendi eylem ve iÅŸlemlerinden doÄŸan zararı ödemekle yükümlüdür.”
Kamu görevlilerinin görev ve sorumluluklarını düzenleyen 129. maddesinin 1. fıkrası “Memurlar ve diÄŸer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.” aynı maddenin 5. fıkrası ise; “Memurlar ve diÄŸer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken iÅŸledikleri kusurlardan doÄŸan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiÄŸi ÅŸekil ve ÅŸartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.”
Hükümlerini içermektedir.
17. GörüldüÄŸü üzere, Anayasa'nın 40/3, 125/ son ve 129/5. maddeleri ile uygulamanın çerçevesi net olarak çizilmiÅŸ; “memurlar ve diÄŸer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken iÅŸledikleri kusurlardan doÄŸan tazminat davalarının, rücu edilmek ÅŸartı ile ancak idare aleyhine açılabileceÄŸi” açıkça ifade edilmiÅŸtir.
18. Anayasa'nın bu hükümleri ile amaçlanan, memurlar ve diÄŸer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu davrandıklarından bahisle haklı ya da haksız olarak yargı mercileri önüne çıkarılmasını önlemek, kamu hizmetinin sekteye uÄŸratılmadan yürütülmesini saÄŸlamak ve aynı zamanda zarara uÄŸrayan kiÅŸi yönünden de memur veya diÄŸer kamu görevlisine oranla ödeme gücü daha yüksek olan Devlet gibi bir sorumluyu muhatap kılarak kamu düzenini korumaktır.
19. Bu Anayasal hükümlerle aynı doÄŸrultuda düzenleme 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 13. maddesinde de yer almaktadır. 657 Sayılı Kanun'un “KiÅŸilerin UÄŸradıkları Zararlar” baÅŸlıklı 13. maddesinin 06.06.1990 tarih 3657 Sayılı Kanun'un 1. maddesiyle deÄŸiÅŸik 1. fıkrasında; “KiÅŸiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uÄŸradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine deÄŸil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar. Ancak, Devlet dairelerine tevdi veya bu dairelerce tahsil veya muhafaza edilen para ve para hükmündeki deÄŸerli kâğıtların ilgili personel tarafından zimmete geçirilmesi hâlinde, zimmete geçirilen miktar, cezai takibat sonucu beklenmeden Hazine tarafından hak sahibine ödenir. Kurumun, genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkı saklıdır.” hükmü düzenlenmiÅŸtir.
20. DiÄŸer taraftan uyuÅŸmazlığın çözümünde 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 129/5. maddesinde yer alan “yetkilerini kullanırken iÅŸledikleri kusur” ifadesinden ne anlaşılması gerektiÄŸinin belirlenmesi önem taşımaktadır ki, bu noktada “kusur” ile ilgili açıklama yapılmasında yarar vardır.
21. Kusurun kanunlarımızda tanımı yapılmamıştır. Uygulama ve öÄŸretide kabul görmüÅŸ tanıma göre kusur, hukuk düzenince kınanabilen davranıştır. Kınamanın nedeni, baÅŸka türlü davranma olanağı varken ve zorunlu iken, bu ÅŸekilde davranılmayarak, bu tarzdan sapılmış olmasıdır. Kısacası; kusur, genel tanımıyla hukuk düzeni tarafından bir davranış tarzının kınanması olup, bu kınama, o davranışın belirli koÅŸullar altında bireylerden beklenen ortalama hareket tarzından sapmış olmasından kaynaklanır.
22. Yine öÄŸreti ve uygulamadaki hâkim görüÅŸe göre, sorumluluk hukuku açısından kusurun, kast ve ihmal ( taksir ) olmak üzere ikiye ayrılacağı kabul edilmektedir. Bu baÄŸlamda, kast hukuka aykırı sonucun bilerek ve isteyerek meydana getirilmesi; ihmal ise, hukuka aykırı sonucu istememekle birlikte, böyle bir sonucun önlenmesi için gerekli önlemlerin alınmaması ve gereken özenin gösterilmemesidir ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.12.2003 tarihli ve 2003/11-756 E., 2003/743 K. sayılı kararı ).
23. İdare hukuku ilkeleri çerçevesinde olaya bakıldığında ise, bir kamu görevlisinin görev sırasında, hizmet araçlarını kullanarak yaptığı eylem ve iÅŸlemlerine iliÅŸkin kiÅŸisel kusurunun, kasti suç niteliÄŸi taşısa bile hizmet kusuru oluÅŸturacağı ve bu nedenle açılacak davaların ancak idare aleyhine açılabileceÄŸi bilinen ilkelerindendir ( Danıştay 10. Dairesinin 20.04.1989 tarihli ve 1988/1042 E.; 1989/857 K. sayılı kararı ).
24. Yeri gelmiÅŸken “yetkilerini kullanırken” ve “bu görevleri yerine getiren personel” kavramlarıyla amaçlananın ne olduÄŸu üzerinde de durulmalıdır:
25. Devletin sorumluluÄŸunun diÄŸer bir ÅŸartı da zararın, memur ve diÄŸer bir kamu görevlisi tarafından “görevini yerine getirirken” ve “görevle ilgili yetkilerini kullanırken” gerçekleÅŸtirilmiÅŸ olmasıdır.
26. Åžu hâlde “görevin ifası” “yetkinin kullanılması” ile gerçekleÅŸen zarar arasında iÅŸlevsel ( görevsel ) bir baÄŸ bulunmalı; zarar, kamu görevi ( kamu yetkisi ) yerine getirilirken, bu görev ve yetki nedeni ile doÄŸmuÅŸ olmalıdır.
27. Memur ve diÄŸer resmi görevliler kamu görevlisi sıfat ve kapasiteleri dışında özel bir kiÅŸi olarak, özel hukuk hükümlerine göre özel iÅŸlerini yaparken üçüncü kiÅŸilere verdikleri zarardan doÄŸrudan doÄŸruya kendileri sorumludur ( Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümleri, 10. Bası, İstanbul 2010, s. 590 vd. )
28. Ne var ki, personelin kiÅŸisel eylem ve davranışlarının idari eylem ve iÅŸlem sayılmadığını da burada hemen belirtmek gerekir. Gerçekten de Anayasa'nın 125/ son fıkrası uyarınca idare, kendi eylem ve iÅŸlemlerinden doÄŸan zararı ödemekle yükümlüdür. Konusu suç olan emri yerine getiren kimsenin sorumluluktan kurtulamayacağı Anayasa'nın 137/2. maddesinde düzenlenmiÅŸtir.
29. GörüldüÄŸü üzere Anayasa'da kamu personelinin kanuna aykırı eylem ve iÅŸlemlerinden ÅŸahsen sorumlu tutulacağı ilkesinin de ayrıca kabul edildiÄŸi çok açıktır.
30. Memur veya kamu görevlisinin tamamen kendi iradesi ile kasten ya da Kanunlardaki açık hükümler dışına çıkarak ve bunlara aykırı olarak suç sayılan eylemiyle verdiÄŸi zararlarda eylem ile kamu görevinin yürütülmesi arasında objektif bir illiyet bağının varlığından söz edilemez. Bu gibi hâllerin 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 13. maddesinin hukuksal alanı dışında tutulduÄŸunda ÅŸüphe olmamalıdır.
31. Zira görevden kolayca ayrılabilen ve görev dışında kalan kusurlu eylem ile kamu görevi arasındaki baÄŸ kesilerek salt memurun ya da kamu görevlisinin kiÅŸisel kusuru ile karşı karşıya kalınmaktadır. İşte bu noktada görev kusuru ile kiÅŸisel kusurun ayrımında kiÅŸisel kusurun alanı ve unsurlarının açık bir biçimde saptanması önem taşımaktadır.
32. BilindiÄŸi gibi, görev kusuru daha çok kamu görevlisinin görevinden ayrılamayan kiÅŸisel kusuru olarak kendini gösterir. Bu kiÅŸisel kusur, görev içinde ve dolayısıyla idarenin ajanına yüklediÄŸi ödev, yetki ve araçlarla iÅŸlenmektedir. KiÅŸisel kusurda ise; kamu görevlisinin eyleminde açıkça ve kolayca görevinden ayrılabilen tasarruf ve hatalar görülür. Bir baÅŸka deyiÅŸle, kiÅŸisel kusurda idare nam ve hesabına hareket eden bir kamu görevlisinin idareye atıf ve izafe olunacak yerde, doÄŸrudan doÄŸruya kendi ÅŸahsına isnat olunan ve kiÅŸisel sorumluluÄŸunu intaç eden hukuka aykırı eylem ve iÅŸlemleri belirgindir ve burada kamu görevlisi zarar doÄŸurucu eylemini kamusal görevin yerine getirilmesi saiki ile ancak salt kiÅŸisel kusuru ile iÅŸlemiÅŸtir. Gerek öÄŸretide gerekse yargısal kararlarda personelin kiÅŸisel eylem ve davranışları idari eylem ve iÅŸlem sayılmamış, kiÅŸisel kusura dayanan davaların inceleme yerinin adli yargı olduÄŸu, hasmının da kiÅŸinin kendisi olduÄŸu kabul edilmiÅŸtir ( Tekinay, S. Sulhi/Akman, Sermet/BurcuoÄŸlu, Haluk/Altop,Atilla: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Bası, İstanbul 1993, s. 505; tanım yönünden Cüneyt Ozansoy, Tarihsel ve Kuramsal Açıdan İdarenin Kusurdan DoÄŸan SorumluluÄŸu, Doktora Tezi, 1989, s. 330 ).
33. DiÄŸer yandan, UyuÅŸmazlık Mahkemesi'nin 05.03.1966 tarihli ve 1965/64 E., 1966/1 K. sayılı kararı ve aynı görüÅŸün devamı niteliÄŸinde verdiÄŸi 17.03.1986 tarihli ve 1985/20-1986/27 Sayılı kararında “dikkatsizlik tedbirsizlik ve meslekte acemilik nedenleriyle verilen zararlarda ancak ÅŸahsi kusurun söz konusu olacağı”, “idarenin ajanı durumundaki kiÅŸilerin ÅŸahsi kusurları yönünden kendilerine açılan tazminat davalarının adli yargı yerinde görülmesi gerektiÄŸi” ilkesi benimsenmiÅŸtir ( Ozansoy, s. 247 vd.; Hukuk Genel Kurulunun 26/09/2001 tarihli ve 2001/4-595 E., 2001/643 K. sayılı kararı )
34. Sonuç olarak, Anayasa'nın 129/5. maddesiyle 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 13/1. maddesi gereÄŸince memurlar ve diÄŸer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluÅŸan zararlardan doÄŸan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen biçim ve koÅŸullara uygun olarak idare aleyhine açılabilir. İdare aleyhine böyle bir davanın açılabilmesi, hizmet kusurundan kaynaklanmış, idari iÅŸlem ve eylem niteliÄŸini yitirmemiÅŸ davranışlar ile sınırlıdır. Kamu görevlisinin, özellikle haksız eylemlerde, Anayasa ve özel yasalardaki bu güvenceden yararlanma olanağı bulunmamaktadır.
35. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.10.2018 tarihli ve 2017/4-1355 E., 2018/1553 K.; 30.04.2019 tarihli ve 2017/4-1394 E., 2019/494 K., sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
36. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun “Kamu görevlisinin suçu bildirmemesi” baÅŸlıklı 279. maddesinin 1. fıkrasında; “Kamu adına soruÅŸturma ve kovuÅŸturmayı gerektiren bir suçun iÅŸlendiÄŸini göreviyle baÄŸlantılı olarak öÄŸrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bu hususta gecikme gösteren kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” ÅŸeklinde düzenleme ile de açık ve net bir ÅŸekilde kamu görevlilerinin suçu bildirmemelerinin suç olarak cezalandırılması düzenlenmiÅŸtir.
37. Tüm bu açıklamalar ve ortaya konulan yasal düzenlemeler ışığında somut olay deÄŸerlendirildiÄŸinde; sınıf öÄŸretmeni olan davalılardan ... ve ...'ün nöbetçi oldukları gün davacının kızı BüÅŸra'nın okul camını kırması üzerine, zekâ geriliÄŸi bulunan ve kaynaÅŸtırma öÄŸrencisi olan BüÅŸra ile konuÅŸmak için yanlarına çağırdıklarında BüÅŸra'nın babasının tacizine iliÅŸkin anlatımları üzerine çocuÄŸun dinlenmesi için durumu diÄŸer davalı rehber öÄŸretmen ...'e bildirdikleri, BüÅŸra'nın rehberlik öÄŸretmenine de aynı ÅŸeyleri anlatması nedeniyle okul idaresine haber verildiÄŸi, okul idaresine bildirimden sonra Gölbaşı Toplum Merkezi tarafından gelen uzmanlar tarafından düzenlenen 28.09.2007 tarihli raporda herhangi bir taciz vakasının saptanmadığının belirtildiÄŸi, ayrıca okul müdürünce 05.09.2007 tarihli yazı ile öÄŸretmenlerden sınıflardaki öÄŸrencilerin taciz olayına maruz kalıp kalmadıklarının araÅŸtırılmasının istenmesi üzerine davalı öÄŸretmen ...'ın imzalı aynı tarihli yazı ile öÄŸrencilerin taciz olayına maruz kalmadıklarının bildirildiÄŸi, ardından Ankara Barosu Çocuk Hakları Kuruluna yapılan ihbar üzerine Gazi Üniversitesi Çocuk Koruma AraÅŸtırma Uygulama Merkezinden destek istenmesinden sonra 07.12.2007 tarihinde çocuÄŸun annesi, istismara uÄŸradığı söylenen çocuk ve öÄŸretmenleri ile yapılan görüÅŸme üzerine deÄŸerlendirme raporu düzenlendiÄŸi, deÄŸerlendirme raporunda davacının kızı BüÅŸra'nın babasının cinsel istismarına maruz kaldığı, yaÅŸadığı ortamda geliÅŸiminin tehlikeli olduÄŸu, acilen korunma altına alınması gerektiÄŸinin bildirildiÄŸi ve baba hakkında suç duyurusunda bulunulması kararına varıldığı, akabinde durumun Ankara Cumhuriyet BaÅŸsavcılığına intikal ettiÄŸi, yapılan soruÅŸturma sonunda davacı hakkında öz kızına karşı cinsel istismar suçundan dolayı iddianame düzenlenerek yargılama yapıldığı, gerek soruÅŸturma gerekse de yargılama aÅŸamasında tanık olarak dinlenen davalı öÄŸretmenlerin tamamen davacının kızından duyduklarını ifadelerinde anlattıkları ve yapılan yargılama sonucunda davacının beraat ettiÄŸi anlaşılmaktadır.
38. Her ne kadar Özel Dairece yaÅŸanan bu süreç sebebiyle davacının isteminin kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yerine getirirken meydana gelen bir zarardan dolayı tazminat istemine iliÅŸkin olmadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiÅŸ ise de, davacının kızı B.'nın babası tarafından cinsel tacize uÄŸradığını öÄŸretmenlerine anlatması üzerine davalı öÄŸretmenler gerekli yerlere durumu bildirmiÅŸlerdir. Bu bildirim davalıların hem kamu görevlisi hem de öÄŸretmen olmaları sebebiyle görevleriyle ilgili olup, davacının talebi de bu kapsamda hizmet kusuruna dayanmaktadır.
39. ÖÄŸretmenlerin öÄŸrencileri yararına hareket etmesi görevlerinin gereÄŸi olduÄŸu gibi bir cinsel istismar olayının yaÅŸandığı veya yaÅŸandığı ÅŸüphesinin dahi yetkili makamlara bildirilmesi öÄŸretmenlerin etik ve yasal yükümlülüklerinin gereÄŸidir.
40. Yukarıda açıklanan nedenlerle; somut olayın öÄŸretmen olan davalıların eÄŸitim hizmeti içerisinde öÄŸrencilerini koruma ve gözetme görevinin kapsamında, diÄŸer bir anlatımla kamu görevlisi olan öÄŸretmenlerin görev ve yetkilerini kullanmaları sonucu meydana geldiÄŸi anlaşılmaktadır.
41. Hâl böyle olunca; davalıların görevleri dışında kalan kiÅŸisel kusuruna dayanılmadığına, eylemin görevleri sırasında ve görevleriyle ilgili olmasına ve hizmet kusuru niteliÄŸinde bulunmasına göre, eldeki davada husumet kamu görevlilerine deÄŸil, idareye düÅŸmektedir. Öyle ise dava idare aleyhine açılıp, husumet de idareye yöneltilmelidir.’’
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2020/8238
K. 2021/8422
T. 14.9.2021
HEKİM HATASI İDDİASINA DAYALI MADDİ MANEVİ TAZMİNAT ( Davacılar Müteveffanın Hiçbir Uzman Doktor DeÄŸerlendirmesi Olmadan Evine Gönderilmesinin İhmal OlduÄŸunu İleri Sürdüklerine Göre Müteveffanın Davalı Tarafın Gözetimindeki AÅŸamada Mevcut Bulgulara Göre Kalp Krizi Geçirme Riski Olup Olmadığının Anlaşılıp Anlaşılamayacağının Belirlenmesi GereÄŸi )
• YETERSİZ BİLİRKİŞİ RAPORU ( Hekim Hatası İddiasına Dayalı Tazminat - Müteveffanın Davalı Tarafın Gözetimindeki AÅŸamada Mevcut Bulgulara Göre Kalp Krizi Geçirme Riski Olup Olmadığının Anlaşılıp Anlaşılamayacağının Belirlenmesi Önem Arzetmekte Olup Hükme Esas Alınan Raporda İse Bu Hususlara İliÅŸkin İnceleme Bulunmadığı Adli Tıp Raporlarında DeÄŸinilen İdari Kusura Yönelik DeÄŸerlendirme Yapılmadığı ve Davacıların İtirazlarının İncelenmediÄŸi )
• TEÅžHİS VE TEDAVİDE ÖZEN YÜKÜMLÜLÜÄžÜ ( Tazminat - Hükme Esas BilirkiÅŸi Raporu Yetersiz Olup Müteveffanın TeÅŸhis ve Tedavisinde Gerekli Özenin Gösterilip GösterilmediÄŸi Çekilen Eforlu EGK'de Testin 4. AÅŸamada StSegment Çökmesi GeliÅŸmesi Nedeniyle Pozitif Olarak DeÄŸerlendirilmesinin Derhal Müdahale Gerektiren Bir Husus Olup Olmadığının Denetimine ElveriÅŸli Ek Rapor Ya da Yeni Bir BilirkiÅŸi Kurulu Raporu Alınarak DeÄŸerlendirileceÄŸi
‘’ÖZET : Dava, hekim hatası iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine iliÅŸkindir.
Davacılar, müteveffanın ölüm sebebi olan kalp krizinin efor testindeki bulgulara göre tıbben öngörülebilir olduÄŸunu, bu teste göre müteveffanın hastanede tutulması veya damarlarındaki tıkanıklıklara yönelik anjiyo yapılması gibi tedbirlerin alınması gerektiÄŸi halde, hiçbir uzman doktor deÄŸerlendirmesi olmadan evine gönderilmesinin ihmal olduÄŸunu ileri sürdüklerine göre, müteveffanın davalı tarafın gözetimindeki aÅŸamada, mevcut bulgulara göre kalp krizi geçirme riski olup olmadığının anlaşılıp anlaşılamayacağının belirlenmesi önem arzetmektedir. Hükme esas alınan raporda ise, bu hususlara iliÅŸkin inceleme bulunmadığı, adli tıp raporlarında deÄŸinilen idari kusura yönelik deÄŸerlendirme yapılmadığı ve davacıların itirazlarının incelenmediÄŸi anlaşılmaktadır. Hükme esas alınan bilirkiÅŸi raporu bu haliyle yetersizdir ve hüküm kurmaya elveriÅŸli deÄŸildir. O halde, davalının açıklanan hukuki konum ve sorumlulukları, dosyada mevcut delillerle birlikte deÄŸerlendirilip, müteveffanın teÅŸhis ve tedavisinde gerekli özenin gösterilip gösterilmediÄŸini, 22.09.2011 tarihinde çekilen eforlu EGK'de testin 4. aÅŸamada ST segment çökmesi geliÅŸmesi nedeniyle pozitif olarak deÄŸerlendirilmesinin derhal müdahale gerektiren bir husus olup olmadığını, eforlu EKG talep, çekim ve deÄŸerlendirme sisteminin uygun olup olmadığını, müteveffa için yapılması gerekenle yapılanın uyuÅŸup uyuÅŸmadığını, yapılması gerekenle yapılan müdahale ve tedavinin ne olduÄŸunu, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda doktor ve hastaneye kusur izafe edilip edilmeyeceÄŸini gösteren, nedenlerini açıklayıcı, davacı tarafın itirazlarını karşılayacak mahiyette taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elveriÅŸli ek rapor ya da gerektiÄŸinde yeni bir bilirkiÅŸi kurulu raporu alınmak suretiyle sonucuna uygun karar verilmesi gerekir.
Dava, hekim hatası iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine iliÅŸkindir. Davanın temeli vekillik sözleÅŸmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır ( TBK 502-506 md ). Vekil, vekalet görevine konu iÅŸi görürken yöneldiÄŸi sonucun elde edilmemesinden sorumlu deÄŸil ise de, bu sonuca ulaÅŸmak için gösterdiÄŸi çabanın, yaptığı iÅŸ ve iÅŸlemlerin, davranışların özenli olmayışından doÄŸan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iÅŸ gören vekil özenle davranma zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur ( TBK 400 ). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafifte olsa sorumluluÄŸun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm ÅŸartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiÄŸi önlemleri eksiksiz bir ÅŸekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doÄŸuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araÅŸtırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. ÇeÅŸitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil ( hasta ) mesleki bir iÅŸ gören vekilden, tedavinin bütün aÅŸamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, TBK 510 maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereÄŸi gibi ifa etmemiÅŸ sayılmalıdır.
UyuÅŸmazlığa uygulanması gereken bu yasal kurallara göre, vekilin en hafif kusurundan dahi hukuken sorumluluk altında olduÄŸu gözetildiÄŸinde, alınacak bilirkiÅŸi raporu önem kazanmakta ve taraf, hakim ve Yargıtay denetimine elveriÅŸli bulunması gerekmektedir. BilirkiÅŸi; doktorun seçilen tedavi yöntemi ve tedavi aÅŸamalarında gerekli titizliÄŸi gösterip göstermediÄŸini, uygulanacak tedavi yöntemi ve aÅŸamalarda gerekli titizliÄŸi gösterip göstermediÄŸini, uygulanması gereken tedavinin ne olması gerektiÄŸini, doktor tarafından uygulanan tedavinin ne olduÄŸunu, ayrıntılı ve gerekçeli açıklamalı ve sonuca ulaÅŸmalıdır. Bu baÄŸlamda salt yapılan iÅŸlemin ne olduÄŸunu açıklamak yeterli kabul edilemez. Kaldı ki, bilirkiÅŸi tarafların itirazlarını da mutlaka karşılamalı ve aydınlatıcı olmalıdır. Hakimin de bilirkiÅŸinin somut olayda görüÅŸünün dosya kapsamına uygun olup olmadığını denetlemesi gerekmektedir ( TMK madde 4, HMK madde 198 ). Dairemizin kararlılık kazanmış uygulamaları ve içtihatları da bu yöndedir.’’